REKLAM

21 Mayıs 2016 Cumartesi

MÜSLÜMALAR KİMLERİN CENAZE NAMAZINI İSLAM ÜZERE KILAMAZ

KİMLERİN CENAZE NAMAZINI MÜSLÜMALAR İSLAM ÜZERE KILAMAZ
Anne-babasını öldüren kimsenin cenaze namazı kılınmaz. Anasını veya babasını haksız olarak kasten öldüren kimsenin namazı kılınmaz. Ana babasından birini öldüren kimseye bir ihanet (ve tahkir) olmak üzere cenaze namazı kılınmaz. Ana veya babasını öldüren kimsenin namazı kılınmaz. Çünkü Allah'a itaatten sonra ana-babaya itaat emredilmiştir. Onlardan birini öldürmek büyük bir ihanet ve çok kötü bir cinayet kabul edilmiş, böylesine hırçın ve şaşkın bir caninin namazının kılınmasına cevaz verilmemiştir. İrtidat ederek Müslümanlıktan çıkan kimsenin cenaze namazı kılınmaz İrtidad ederek Müslümanlık’tan çıkmış olan kimsenin cenaze namazı kılınmayacağı gibi, müslüman mezarlığına da defnedilmez. İrtidat ettiğinden (İslâm'dan çıktığından) dolayı öldürülen bir kimsenin cenaze namazı kılınamayacağı gibi, cesedi de ne İslâm mezarlığına ve ne de döndüğü millet mezarlığına gömülür. Boş bir arazide kazılacak bir çukura gömülür. Çatışma esnasında öldürülen çetecinin, eşkıyanın, teröristin, adil hükümete karşı gelenlerin, yol kesenlerin, insan boğanın, soyguncunun cenaze namazı kılınmaz Âdil hükümete karşı gelen kimselerle, yol kesen kimselerin ve bunlara benzeyenlerin, cenaze namazları kılınmaz. Çetecinin, zorbanın ve insan boğanın hükümleri de bâğîlerin hükmü gibi olup yıkanmaz ve namazları kılınmaz. Devlete isyan edip baş kaldıran kimseler müsademe esnasında güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülecek olurlarsa, namazları kılınmaz. Bunlar gibi yol kesenler de bu suçlarından dolayı yakalanmak istenilirken müsademe esnasında öldürülürlerse, onların da na¬mazını kılmak caiz değildir. İslâm Devlet Başkanının emriyle idam edilen kimsenin imam Ebû Hanîfe'den yapılan bir rivayete göre, namazı kılınmaz. Çatışma esnasında öldürülen eşkıyanın, teröristlerin ve soyguncuların da cenaze namazı kılınmaz. Fakat şer‘î bir cezanın uygulanması sonucunda ölenlerin cenazeleri yıkanır ve namazları kılınır. İmâm Ebû Yusuf (ra) : “Bir şey çalarken öldürülen, hiç bir kimsenin, cenaze namazı kılınmaz.” demiştir. İzahta da böyle¬dir. Savaş halinde öldürülen eşkiya ve yol kesiciler yıkanmaz ve üzerlerine namaz kılınmaz. Fakat ortadan kaldırıldıktan sonra öldürüldükleri takdirde yıkanır ve üzerlerine namaz kılınır. Recim (taşla öldürülme cezası) ile veya kısas yolu ile öldürülenlerin de cenazeleri yıkanır ve üzerlerine namaz kılınır. İntihar eden bir müslümanın cenazesi yıkanıp namazı kılınır İslam dininde intihar etmek, içki içmek, namazı terk etmek ve zina gibi bir günah işlemek büyük bir vebaldir. Fakat ehl-i sünnet velcemaate göre küfre vesile değildir. Yani bir kimse kelime-i tevhidi getirip İslam'ın bütün ahkamını kabul ederse adı geçen günahlardan birisini veya birkaçını işlese de kafir olmaz, günahkâr olur. Bunun için diğer müslümanlar gibi onların da cenaze namazı kılınacaktır. Fakat İslam'în tümünü veya müslümanım dediği halde İslam'ın kesin bazı hükümlerini reddederse müslüman sayılmaz. Böyle bir kimsenin dinen cenaze namazı kılınmaz. Kılınsa nazar-ı itibare alınmaz. Allah'ın indinde makbul değildir. İntihar eden (kendini öldüren) üzerine namaz kılınır. İmam Ebû Yusuf'a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça, intihar edenin namazı kılınmaz. (Büyük İslam İlmihali) Bir Müslümanın nikahında bulunan ehl-i kitaptan bir kadın gebe iken ölse namazı kılınmaz Bir müslümanın nikahında bulunan ehl-i kitabdan bir kadın, gebe olduğu halde ölse namazı kılınmaz; bunda icma vardır. Kabrine gelince, onun için ayrıca bir mezar yapmak ihtiyattır. Bir görüşe göre de, çocuğa uyularak İslam mezarlığına gömülür. Diğer bir görüşe göre de, çocuk henüz ondan bir cüz bulunduğu için, ana çocuğa bağlı olmadığından kendi milletine ait bir mezarlığa gömülür. Doğum esnasında ölen çocuğun az kısmı çıkıp çoğu ana rahminde kalmışsa namazı kılınmaz Diri olarak doğduğu bilinen veya bedeninin çoğu diri olarak çıkan bir çocuk yıkanıp namazı kılınır. Böyle olmayınca, yalnız yıkanır, üzerine namaz kılınmaz. Doğum esnasında ölen çocuğun, eğer vücûdunun çoğu çıkmış ise, onun cenaze namazı kılınır. Eğer, vücudunun azı çıkmışken ölürse, onun cenaze namazı kılınmaz. Tam yarısı çıkmış olduğu za¬man ölmüş olursa, ne yapılacağı hakkında kitapta bir şey söylen¬memiştir. Bunun da kıyas üzre olması gerekir ki, biz onu, yarısı mevcut olan bir Ölünün cenaze namazının kılınması gerektiğine kı¬yas eder ve onun da cenaze namazı kılınır, deriz. Bedi'de de böyle¬dir. Doğum esnasında ölen çocuğun tamamı veya çoğu dışarı çıkmış¬sa namazı kılınır. Az kısmı çıkıp çoğu ana rahminde kalmışsa, namazı kılınmaz. Yarısı çıkmışsa, o takdirde başıyla beraberse namazı kılınır; değilse kılınmaz. Kayıp bir ölü üzerine cenaze namazı kılınıp kılınmayacağı hususu ihtilaflıdır Gaib bir ölü üzerine cenaze namazı kılınıp kılınamayacağı hususunda ihtilaf vardır. Şafii ile Hanbeli mezheblerine göre kılınması caizdir. Çünkü daha önce İslam'ı kabul eden, Habeşistan Kralı Necaşi'nin vefatını vahiy yoluyla öğrenen Peygamber (asm) Müslümanları namazgaha çıkarttı ve onun cenaze namazını kıldırdı. Ancak Farz-ı Kifaye olan cenaze namazı yerine geçmez, yani bununla iktifa edilmez. Mutlaka cenazenin bulunduğu yerde cenaze namazını kılmak gerekir. Hanefi ile Maliki mezhebine göre gaib ölü üzerine cenaze namazı kılınmaz. Bir insanın organlarının yarısından azı bulunursa namazı kılınmaz Bir insanın el ve ayak gibi bir uzvu, bir yerde bulunsa ne yıkanır, ne de cenaze namazı kılınır. Ancak defnedilir. Çünkü meşru olan, cenaze üzerine namaz kılmaktır. Cenaze de uzuvdan değil, vücuttan ibarettir. Aynı zamanda, uzuv sahibi ölmemiş, hayatta olabilir. Bu, Hanefilere göredir. İmam Şafii ise, "Bir uzuv da olsa yıkanıp üzerine cenaze namazı kılınacaktır. İnsanın vücudu muhterem olduğu gibi parçası da muhteremdir" der. Bir insanın başı veya iki parçasından biri bulunursa yıkanmaz; namazı da kılınmaz. öylece defnedilir. Meğer ki yarıdan fazlası bulunmuş ola. Bu taktirde başı olmasa bile yıkanır.
Peygamberimize s.a.v münâfık ölüleri hakkında Cenâb-ı Hak tarafından şu kesin emir verildi: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin asla namazını kılma ve kabrinin başında durma. Onlar Allah'ı ve Resûlünü inkâr etmişler ve Allah'a itaatten çıkmış olarak ölüp gitmişlerdir." Tevbe 84

4 Mart 2016 Cuma

EFENDİLİK PEYGAMBERDEN ALINAMAZ TUZAK SÖZLER ANCAK ŞEYTANİDİR...

DÜNYA AHİRETİN ÖNÜNE ÇIKINCA KÖYLÜ İMAN ÖNE ÇIKINCA ŞEHİRLİ
"Köylü Milletin Efendisidir." Dedilerde

BAKIN ALLAH cc NE DİYOR
Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber Allah'ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah alîmdir, hakîmdir,  اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِهٖ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ  Bedeviler (arasındaki ikiyüzlüler) hakkı tanımaktan kaçınma tavırlarında ve ikiyüzlü davranışlarında (yerleşik insanlardan) daha ısrarlıdırlar; ve Allahın, Elçisine indirdiği vahyin sınırlarını görmezden gelmek, (başkalarına göre) onlardan daha çok beklenen bir haldir. (Allah böyle diyorsa, bu böyledir) çünkü Allah her hükmünde ince, derin bir gerçeğe işaret eden mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.  Tevbe Suresi - Ayet 97 
Senden evvel gönderdiğimiz Peygamberler de başka değil ancak şehirler ahalisinden kendilerine vahyeylediğimiz bir takım erler idi; Ya şimdi o yerde bir gezmediler mi? Baksalar â kendilerinden evvel geçenlerin akıbetleri nasıl olmuş? Ve elbette Âhiret evi korunanlar için daha hayırlıdır ya, hâlâ akletmiyecekmisiniz?  وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوحٖى اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا اَفَلَا تَعْقِلُونَ  Senden önce gönderdiğimiz tüm peygamberler de, çeşitli şehirlerin halklarından seçerek kendilerine vahiy indirdiğimiz erkekler idi. Onlar yeryüzünde gezerek; kendilerinden önceki inkârcı milletlerin sonunun nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Kötülükten kaçınanlar için ahiret yurdu, dünyadan daha hayırlıdır. Bunu düşünemiyor musunuz?  Yusuf Suresi - Ayet 109 

Yani, senden önce de biz o memleket halkından kendilerine vahiy gönderdiğimiz kimselerden başka peygamber göndermedik. Senden önceki peygamberler de melek, kadın, bedevî, ya da başka yerlerden, uzak diyarlardan gelmiş insanlar değildi. O şehir halkından, medenî insanlardan, kendilerine vahiy verdiğimiz senin gibi erkek, mert ve yiğit adamlardan ibaret idi.

Bütün peygamberler gibi, İbrahim, İshak ve Yakub da esasen kura ehlinden, yani site halkından ve medenî idiler. Bunlar badiyede bulundularsa da bu geçici bir durum, bedevîleri irşad ve davet için bir vazife icabı veya başka bir sebepten dolayı idi. Hz. Âdem (as) bile cennette eşiyle birlikte yaratılmış, sonradan dünyaya gönderilmiş, yaratılıştan ve ruhen medenî bir kimse idi. "Peygamber" denildiği zaman, onu yemeyen, içmeyen, beşer ihtiyaçlarından hiçbir şeye muhtaç olmayan bir melek sanmamalıdır. (En'âm Suresi, 9; bk. Elmalılı, Tefsir)

Alimlerimiz, peygamberlerin hayat hikâyelerinden, onların şehirli olduklarını anlamışlardır. Bundan maksat, onların göçebe bir hayat değil, yerleşik, medenî, sosyal bir hayat ortamında görev yaptıklarını vurgulamaktır. Bu yerleşik alanların büyük bir şehir olmasını gerektirmez. İnsanların az olduğu devirlerde küçük bir köy bile sosyal hayatın bir simgesi, medeniyetin bir beşiği kabul edilebilir.

Hz. Adem (as)’in bulunduğu küçük bir çevre, bir Aile-Devlet sitesi olarak görmekte, sosyolojik açıdan bir sakınca yoktur. Çiftçilik, ziraatçılıkla  ilgilenen Hz. Adem (as)’im göçebe değil, yerleşik bir düzene bağlı bir hayat sürdüğü kesindir. Bu da onun "medenî" bir çevrede yaşadığını gösteren bir kanıttır. Bununla beraber, İlk insan olarak Hz. Adem (as) bir istisna teşkil etse bile, bu genel kurala bir zararı yoktur.

Kaldı ki, Kur’an’da peygamberlerin geldiği yerler daha çok “karye” olarak adlandırılmıştır ki, bunun asıl anlamı, "köy" demektir, fakat şehir, kasaba için de kullanıldığı kabul edilmektedir.

Nitekim Kur’an’da Mekke’ye bir taraftan “el-Beledu’l-emîn = güvenilir şehir” denilirken, diğer taraftan “Ümmü’l-kura =Köylerin merkezi” denilmiştir.

Bu da gösteriyor ki; peygamberlerin bulunduğu yerlerin ille de anladığımız manada bir şehir olması gerekmez, medenî bir hayatın simgesi olan yerleşik bir düzenin temsil ettiği köy, kasaba da yeterlidir.  
ŞEHİRLİ Mİ DAHA EĞİTİMLİ KÖYLÜMÜ? 
KÖYLÜMÜ DAHA EL-EMEKTAR ŞEHİRLİ Mİ
EFENDİLİK PEYGAMBERDEN ALINAMAZ
TUZAK SÖZLER ANCAK ŞEYTANİDİR...

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.