REKLAM

21 Mayıs 2016 Cumartesi

MÜSLÜMALAR KİMLERİN CENAZE NAMAZINI İSLAM ÜZERE KILAMAZ

KİMLERİN CENAZE NAMAZINI MÜSLÜMALAR İSLAM ÜZERE KILAMAZ
Anne-babasını öldüren kimsenin cenaze namazı kılınmaz. Anasını veya babasını haksız olarak kasten öldüren kimsenin namazı kılınmaz. Ana babasından birini öldüren kimseye bir ihanet (ve tahkir) olmak üzere cenaze namazı kılınmaz. Ana veya babasını öldüren kimsenin namazı kılınmaz. Çünkü Allah'a itaatten sonra ana-babaya itaat emredilmiştir. Onlardan birini öldürmek büyük bir ihanet ve çok kötü bir cinayet kabul edilmiş, böylesine hırçın ve şaşkın bir caninin namazının kılınmasına cevaz verilmemiştir. İrtidat ederek Müslümanlıktan çıkan kimsenin cenaze namazı kılınmaz İrtidad ederek Müslümanlık’tan çıkmış olan kimsenin cenaze namazı kılınmayacağı gibi, müslüman mezarlığına da defnedilmez. İrtidat ettiğinden (İslâm'dan çıktığından) dolayı öldürülen bir kimsenin cenaze namazı kılınamayacağı gibi, cesedi de ne İslâm mezarlığına ve ne de döndüğü millet mezarlığına gömülür. Boş bir arazide kazılacak bir çukura gömülür. Çatışma esnasında öldürülen çetecinin, eşkıyanın, teröristin, adil hükümete karşı gelenlerin, yol kesenlerin, insan boğanın, soyguncunun cenaze namazı kılınmaz Âdil hükümete karşı gelen kimselerle, yol kesen kimselerin ve bunlara benzeyenlerin, cenaze namazları kılınmaz. Çetecinin, zorbanın ve insan boğanın hükümleri de bâğîlerin hükmü gibi olup yıkanmaz ve namazları kılınmaz. Devlete isyan edip baş kaldıran kimseler müsademe esnasında güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülecek olurlarsa, namazları kılınmaz. Bunlar gibi yol kesenler de bu suçlarından dolayı yakalanmak istenilirken müsademe esnasında öldürülürlerse, onların da na¬mazını kılmak caiz değildir. İslâm Devlet Başkanının emriyle idam edilen kimsenin imam Ebû Hanîfe'den yapılan bir rivayete göre, namazı kılınmaz. Çatışma esnasında öldürülen eşkıyanın, teröristlerin ve soyguncuların da cenaze namazı kılınmaz. Fakat şer‘î bir cezanın uygulanması sonucunda ölenlerin cenazeleri yıkanır ve namazları kılınır. İmâm Ebû Yusuf (ra) : “Bir şey çalarken öldürülen, hiç bir kimsenin, cenaze namazı kılınmaz.” demiştir. İzahta da böyle¬dir. Savaş halinde öldürülen eşkiya ve yol kesiciler yıkanmaz ve üzerlerine namaz kılınmaz. Fakat ortadan kaldırıldıktan sonra öldürüldükleri takdirde yıkanır ve üzerlerine namaz kılınır. Recim (taşla öldürülme cezası) ile veya kısas yolu ile öldürülenlerin de cenazeleri yıkanır ve üzerlerine namaz kılınır. İntihar eden bir müslümanın cenazesi yıkanıp namazı kılınır İslam dininde intihar etmek, içki içmek, namazı terk etmek ve zina gibi bir günah işlemek büyük bir vebaldir. Fakat ehl-i sünnet velcemaate göre küfre vesile değildir. Yani bir kimse kelime-i tevhidi getirip İslam'ın bütün ahkamını kabul ederse adı geçen günahlardan birisini veya birkaçını işlese de kafir olmaz, günahkâr olur. Bunun için diğer müslümanlar gibi onların da cenaze namazı kılınacaktır. Fakat İslam'în tümünü veya müslümanım dediği halde İslam'ın kesin bazı hükümlerini reddederse müslüman sayılmaz. Böyle bir kimsenin dinen cenaze namazı kılınmaz. Kılınsa nazar-ı itibare alınmaz. Allah'ın indinde makbul değildir. İntihar eden (kendini öldüren) üzerine namaz kılınır. İmam Ebû Yusuf'a göre, intihar hata ile veya şiddetli bir ağrıdan dolayı olmadıkça, intihar edenin namazı kılınmaz. (Büyük İslam İlmihali) Bir Müslümanın nikahında bulunan ehl-i kitaptan bir kadın gebe iken ölse namazı kılınmaz Bir müslümanın nikahında bulunan ehl-i kitabdan bir kadın, gebe olduğu halde ölse namazı kılınmaz; bunda icma vardır. Kabrine gelince, onun için ayrıca bir mezar yapmak ihtiyattır. Bir görüşe göre de, çocuğa uyularak İslam mezarlığına gömülür. Diğer bir görüşe göre de, çocuk henüz ondan bir cüz bulunduğu için, ana çocuğa bağlı olmadığından kendi milletine ait bir mezarlığa gömülür. Doğum esnasında ölen çocuğun az kısmı çıkıp çoğu ana rahminde kalmışsa namazı kılınmaz Diri olarak doğduğu bilinen veya bedeninin çoğu diri olarak çıkan bir çocuk yıkanıp namazı kılınır. Böyle olmayınca, yalnız yıkanır, üzerine namaz kılınmaz. Doğum esnasında ölen çocuğun, eğer vücûdunun çoğu çıkmış ise, onun cenaze namazı kılınır. Eğer, vücudunun azı çıkmışken ölürse, onun cenaze namazı kılınmaz. Tam yarısı çıkmış olduğu za¬man ölmüş olursa, ne yapılacağı hakkında kitapta bir şey söylen¬memiştir. Bunun da kıyas üzre olması gerekir ki, biz onu, yarısı mevcut olan bir Ölünün cenaze namazının kılınması gerektiğine kı¬yas eder ve onun da cenaze namazı kılınır, deriz. Bedi'de de böyle¬dir. Doğum esnasında ölen çocuğun tamamı veya çoğu dışarı çıkmış¬sa namazı kılınır. Az kısmı çıkıp çoğu ana rahminde kalmışsa, namazı kılınmaz. Yarısı çıkmışsa, o takdirde başıyla beraberse namazı kılınır; değilse kılınmaz. Kayıp bir ölü üzerine cenaze namazı kılınıp kılınmayacağı hususu ihtilaflıdır Gaib bir ölü üzerine cenaze namazı kılınıp kılınamayacağı hususunda ihtilaf vardır. Şafii ile Hanbeli mezheblerine göre kılınması caizdir. Çünkü daha önce İslam'ı kabul eden, Habeşistan Kralı Necaşi'nin vefatını vahiy yoluyla öğrenen Peygamber (asm) Müslümanları namazgaha çıkarttı ve onun cenaze namazını kıldırdı. Ancak Farz-ı Kifaye olan cenaze namazı yerine geçmez, yani bununla iktifa edilmez. Mutlaka cenazenin bulunduğu yerde cenaze namazını kılmak gerekir. Hanefi ile Maliki mezhebine göre gaib ölü üzerine cenaze namazı kılınmaz. Bir insanın organlarının yarısından azı bulunursa namazı kılınmaz Bir insanın el ve ayak gibi bir uzvu, bir yerde bulunsa ne yıkanır, ne de cenaze namazı kılınır. Ancak defnedilir. Çünkü meşru olan, cenaze üzerine namaz kılmaktır. Cenaze de uzuvdan değil, vücuttan ibarettir. Aynı zamanda, uzuv sahibi ölmemiş, hayatta olabilir. Bu, Hanefilere göredir. İmam Şafii ise, "Bir uzuv da olsa yıkanıp üzerine cenaze namazı kılınacaktır. İnsanın vücudu muhterem olduğu gibi parçası da muhteremdir" der. Bir insanın başı veya iki parçasından biri bulunursa yıkanmaz; namazı da kılınmaz. öylece defnedilir. Meğer ki yarıdan fazlası bulunmuş ola. Bu taktirde başı olmasa bile yıkanır.
Peygamberimize s.a.v münâfık ölüleri hakkında Cenâb-ı Hak tarafından şu kesin emir verildi: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin asla namazını kılma ve kabrinin başında durma. Onlar Allah'ı ve Resûlünü inkâr etmişler ve Allah'a itaatten çıkmış olarak ölüp gitmişlerdir." Tevbe 84

4 Mart 2016 Cuma

EFENDİLİK PEYGAMBERDEN ALINAMAZ TUZAK SÖZLER ANCAK ŞEYTANİDİR...

DÜNYA AHİRETİN ÖNÜNE ÇIKINCA KÖYLÜ İMAN ÖNE ÇIKINCA ŞEHİRLİ
"Köylü Milletin Efendisidir." Dedilerde

BAKIN ALLAH cc NE DİYOR
Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber Allah'ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah alîmdir, hakîmdir,  اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِهٖ وَاللّٰهُ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ  Bedeviler (arasındaki ikiyüzlüler) hakkı tanımaktan kaçınma tavırlarında ve ikiyüzlü davranışlarında (yerleşik insanlardan) daha ısrarlıdırlar; ve Allahın, Elçisine indirdiği vahyin sınırlarını görmezden gelmek, (başkalarına göre) onlardan daha çok beklenen bir haldir. (Allah böyle diyorsa, bu böyledir) çünkü Allah her hükmünde ince, derin bir gerçeğe işaret eden mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.  Tevbe Suresi - Ayet 97 
Senden evvel gönderdiğimiz Peygamberler de başka değil ancak şehirler ahalisinden kendilerine vahyeylediğimiz bir takım erler idi; Ya şimdi o yerde bir gezmediler mi? Baksalar â kendilerinden evvel geçenlerin akıbetleri nasıl olmuş? Ve elbette Âhiret evi korunanlar için daha hayırlıdır ya, hâlâ akletmiyecekmisiniz?  وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوحٖى اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا اَفَلَا تَعْقِلُونَ  Senden önce gönderdiğimiz tüm peygamberler de, çeşitli şehirlerin halklarından seçerek kendilerine vahiy indirdiğimiz erkekler idi. Onlar yeryüzünde gezerek; kendilerinden önceki inkârcı milletlerin sonunun nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Kötülükten kaçınanlar için ahiret yurdu, dünyadan daha hayırlıdır. Bunu düşünemiyor musunuz?  Yusuf Suresi - Ayet 109 

Yani, senden önce de biz o memleket halkından kendilerine vahiy gönderdiğimiz kimselerden başka peygamber göndermedik. Senden önceki peygamberler de melek, kadın, bedevî, ya da başka yerlerden, uzak diyarlardan gelmiş insanlar değildi. O şehir halkından, medenî insanlardan, kendilerine vahiy verdiğimiz senin gibi erkek, mert ve yiğit adamlardan ibaret idi.

Bütün peygamberler gibi, İbrahim, İshak ve Yakub da esasen kura ehlinden, yani site halkından ve medenî idiler. Bunlar badiyede bulundularsa da bu geçici bir durum, bedevîleri irşad ve davet için bir vazife icabı veya başka bir sebepten dolayı idi. Hz. Âdem (as) bile cennette eşiyle birlikte yaratılmış, sonradan dünyaya gönderilmiş, yaratılıştan ve ruhen medenî bir kimse idi. "Peygamber" denildiği zaman, onu yemeyen, içmeyen, beşer ihtiyaçlarından hiçbir şeye muhtaç olmayan bir melek sanmamalıdır. (En'âm Suresi, 9; bk. Elmalılı, Tefsir)

Alimlerimiz, peygamberlerin hayat hikâyelerinden, onların şehirli olduklarını anlamışlardır. Bundan maksat, onların göçebe bir hayat değil, yerleşik, medenî, sosyal bir hayat ortamında görev yaptıklarını vurgulamaktır. Bu yerleşik alanların büyük bir şehir olmasını gerektirmez. İnsanların az olduğu devirlerde küçük bir köy bile sosyal hayatın bir simgesi, medeniyetin bir beşiği kabul edilebilir.

Hz. Adem (as)’in bulunduğu küçük bir çevre, bir Aile-Devlet sitesi olarak görmekte, sosyolojik açıdan bir sakınca yoktur. Çiftçilik, ziraatçılıkla  ilgilenen Hz. Adem (as)’im göçebe değil, yerleşik bir düzene bağlı bir hayat sürdüğü kesindir. Bu da onun "medenî" bir çevrede yaşadığını gösteren bir kanıttır. Bununla beraber, İlk insan olarak Hz. Adem (as) bir istisna teşkil etse bile, bu genel kurala bir zararı yoktur.

Kaldı ki, Kur’an’da peygamberlerin geldiği yerler daha çok “karye” olarak adlandırılmıştır ki, bunun asıl anlamı, "köy" demektir, fakat şehir, kasaba için de kullanıldığı kabul edilmektedir.

Nitekim Kur’an’da Mekke’ye bir taraftan “el-Beledu’l-emîn = güvenilir şehir” denilirken, diğer taraftan “Ümmü’l-kura =Köylerin merkezi” denilmiştir.

Bu da gösteriyor ki; peygamberlerin bulunduğu yerlerin ille de anladığımız manada bir şehir olması gerekmez, medenî bir hayatın simgesi olan yerleşik bir düzenin temsil ettiği köy, kasaba da yeterlidir.  
ŞEHİRLİ Mİ DAHA EĞİTİMLİ KÖYLÜMÜ? 
KÖYLÜMÜ DAHA EL-EMEKTAR ŞEHİRLİ Mİ
EFENDİLİK PEYGAMBERDEN ALINAMAZ
TUZAK SÖZLER ANCAK ŞEYTANİDİR...

25 Kasım 2015 Çarşamba

Kabe’yi Birde BöyleTanıyalım

Kabe’yi Birde BöyleTanıyalım

Kabe, Mekke’de Mescid-i Haram’ın ortasında yer alır. Kabe, dört köşeli, küp demektir. Kur’an-ı Kerim’de “Beytullah” (Allah’ın Evi), “el Beytül’l –Atik” (en eski ev), “el- Beytül-Mamur”, “el-Beytül Haram” (korunmuş ev) gibi isimlerle adlandırılır. Ayrıca, yüce tutulan anlamında “Kabe-i Muazzama” da denir. Kabe 14 m. yükseklikte, köşeden köşeye de 15 m. kadar ayrı ayrı ölçülerde genişliğe sahiptir.

Kabe’nin Rükünleri:
Kabe’nin her bir köşesi 4 ayrı coğrafi yönü gösterir. Bunlardan:
Doğu yönünü gösteren köşe Rükn’ül Hacer’ül-Esved, Kuzey yönünü gösteren köşe Rükn-ül Iraki, batı yönünü gösteren köşe

Rükn’üş-Şamı,
Güney yönünü gösteren köşe de Rükn’ül Yemani’dir.
Peygamberimiz, tavafa başlarken ve Hacer’ül-Esved’in her karşısına geldiğinde selamladığı gibi Rükn’ül-Yemaniyi’de selamlamıştır. Hz. İbrahim, Hz. İsmail ile Kabe’yi Hz. Adem’in attığı temeller üzerine iki kapılı ve üstü açık olarak inşa etmişti. Daha sonraları Kabe birçok kez tamir görmüş olup, bunların en önemlisi 605 yılında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hacer’ül Esved’i yerine koyarak Kureyş kabilelerinin tamirat çalışmalarındaki hakemlik yaptığı olay olmuştur.
Osmanlılar döneminde de, I. Ahmet ve IV. Murat zamanında önemli tamiratlar ve yenilikler yapılmış olup, en kapsamlı tamirat 1997’de yapılmıştır. Kabe 14 m. yüksekliğinde ve 1.25 m. kalınlığında duvarlarla örülüdür. Köşeden köşeye de 15 m. kadar da ayrı ölçülerde genişliği vardır. Kabe’nin içinde Rükn’ül Irakı köşesinde damına çıkılan bir merdiven, güney ve kuzey yönünde dizilmiş üç sütun mevcuttur.

Hacer’ül Esved:
Hacer’ül Esved, Kabe’nin doğusunda 1.15 m. yükseklikte, gümüş muhafaza içindedir. Hacer’lül Esved siyah taş anlamındadır. Hz. İbrahim Kabe’yi inşa ederken, tavafın başlangıcını belirlemek için onu Ebu Kubeys dağından getirerek buraya yerleştirmiştir. Hz. Ömer (ra): “Biliyorum ki, sen bir taşsın. Ne zarar, ne de fayda verirsin. Eğer ben, Rasulallah’ın sana dokunduğunu görmeseydim, sana
el sürüp öpmezdim.” 26 demiştir Hacer’ül Esved’i selamlamak, Allah’a verilmiş
olan sözü yenilemek anlamındadır. Ruhlar aleminde verilen söz burada yeniden sembolik olarak tazelenmiş olur.

Altınoluk (Mizab):
605 yılında Kureyş Kabilesi Kabe’yi inşa ederken tavandaki suyun akması için bir oluk koymuşlar, daha sonra Emevi halifelerinden I. Velid döneminde 96 ilk kez altınla kaplanmıştır. Osmanlı padişahları IV. Murat ve Abdulmecid tarafından altınoluk yenilenmiş, en son 1997’de değiştirilmiştir.

Mültezem:
Hacer’ül Esved ile Kabe kapısı arasındaki 2 metrelik yere mültezem denir. Sıkı sıkıya yapışılan anlamındadır. Hadislerde duaların kabul edildiği yer olarak bildirilmiş olup, Peygamberimizin mültezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini oraya yapıştırarak dua ettiği rivayet edilmiştir.

Kabe Kapısı:
Hacer’ül Esved’e 2 m. uzaklıkta olup, yerden 1,90 m. yüksekliktedir. Kapının yüksekliği 3,10 m. olup, genişliği de 1,90 m.’dir. Hz. İbrahim Kabe’yi inşa ederken kapı yerini boş bırakıp, kapı takmamıştı. Kabe ilk yapıldığında şimdiki kapısının karşı duvarında da bir kapısı vardı. Kapıyı ilk kimin taktığı bilinmemekte olup, 605 yılında Kureyş tamir yaparken kapıyı teke indirmiş ve yerden 2 m. kadar yükseltmiştir. Kabe kapısı ilk kez Halife I.Velid tarafından altınla kaplatılmıştır vebirçok kez yenilenmiştir.

Kabe Örtüsü:
Kabe’ye örtü asma adeti Peygamberimiz döneminin öncesinde de görülmektedir. Bu zamana kadar da örtü kullanılmıştır. 1943 yılına kadar Osmanlı’nın kullandığı Kabe örtüsü kullanılmaktaydı. Şimdilerde ise Hudeybiye taraflarında özel bir fabrikada dokunmaktadır. Örtü 14 m. uzunluğunda olup, 48 parçadan oluşmaktadır. Kabe’nin 4 tarafını çevreleyen yukarı kısımdaki yazı kuşağına “hızam” denir. Uzunluğu 45 m.’yi bulmaktadır. Örtünün kendisi de yazılı olarak dokunmuştur. Bu yazılar altın ve gümüş teller kullanılarak yazılmaktadır.

Hicr:
Rüknü’ş Şami ve Rüknü’l Baki köşelerine yarım daire şeklinde 1,30 m. yüksekliğindeki duvarla örülü yerdir. Hicr-i İsmail adı da verilir. Burası önceleri Kabe’ye dahilken, 605 yılından itibaren Mekkeliler burayı Kabe’nin dışında tuttular. Bu alanın Kabe’den olduğu anlaşılsın diye burayı taş duvarla belirgin hale getirdiler. Hz. Aişe’den rivayet edilir ki: “Rasulullah (s.a.v.) beni elimden tutup Hicr’e soktu ve: “Kabe’ye girmeyi arzu edersen burada namaz kıl!” dedi.” (28) Bu rivayette Peygamberimiz (s.a.v.) Hicr’in Kabe’nin bir parçası olduğunu bildirmektedir. Onun için tavaf Hicr’i İsmail’in dışından yapılır.

Makam-i İbrahim:
Kabe’ye yaklaşık 15 m. kadar uzakta olup, Kabe’nin inşası sırasında Hz. İbrahim’in Kabe’nin duvarını örmek için üzerine çıkıp iskele gibi kullandığı, üzerinde İbrahim’in (a.s.) ayak izinin bulunduğu taştır. Önceleri Kabe’ye bitişikken, Kabe’yi engellediği için Hz. Ömer tarafından bugünkü yerine getirilmiştir.

Kura’n-ı Kerim’de:
“Biz, Beyt’i (Kabe’yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenilir bir yer kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin.” buyurulmaktadır.

Ayrıca:
“Orada apaçık nişaneler, İbrahim’in makamı vardır. Oraya girenler emniyette olur.” ifadelerinde iki yerde Makam-ı İbrahim’den bahsedilmektedir. Tavaf zamanı izdiham yoksa Makam-ı İbrahim’de namaz kılmak daha faziletlidir. Makam-ı İbrahim’in karşısında bulunduğunda ayağını hangi sağlam temellere basman gerektiğini ve İbrahimî duruşa çağlar ötesinden sahip çıktığını unutmamalısın!.

17 Mayıs 2015 Pazar

MURSİ BU AYETLERLE AMEL EDENLERDEN,, YA SİSİ...?

FDيُرٖيدُونَ اَنْ يُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّٰهُ اِلَّا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ  
Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz   Tevbe suresi 32

يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا انْظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِنْ نُورِكُمْ قٖيلَ ارْجِعُوا وَرَاءَكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا فَضُرِبَ بَيْنَهُمْ بِسُورٍ لَهُ بَابٌ بَاطِنُهُ فٖيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِنْ قِبَلِهِ الْعَذَابُ
Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, "Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım"  diyecekleri gün kendilerine, "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın" denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet,  onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır  Hadid suresi 13
يَهْدٖى بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِهٖ وَيَهْدٖيهِمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ
Allah, onunla rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir   Maide suresi 16
اَللّٰهُ وَلِىُّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِ اُولٰئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ
Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar   Bakara suresi 257
    قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ قُلِ اللّٰهُ قُلْ اَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِهٖ اَوْلِيَاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِى الْاَعْمٰى وَالْبَصٖيرُ اَمْ هَلْ تَسْتَوِى الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ اَمْ جَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِهٖ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَیْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" "Allah'tır" de. De ki: "O'nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?" De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah'a, O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah'ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?" De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah'tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir   Rad suresi 16.
 اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَفَرِحُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا فِى الْاٰخِرَةِ اِلَّا مَتَاعٌ
Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir  Rad suresi 26...

22 Ocak 2015 Perşembe

Sakalları uzatın, Bıyıkları kısaltın, MECUSİLERE BENZEMEYİN

    Bıyıkları kısaltın,   
Sakalları uzatın,


Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah'a karşı yalan uydurmak için, "Şu helâldir", "Şu haramdır" demeyin. Şüphesiz, Allah'a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler  وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هٰذَا حَلَالٌ وَهٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ اِنَّ الَّذٖينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ   Nahl suresi 116
Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab'dan olmadığı hâlde Kitab'dan sanasınız diye (okudukları) Kitap'tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, "Bu, Allah katındandır" derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.   وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَرٖيقًا يَلْوُنَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ   Ali_İmran suresi 78


Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir  وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رٖيحُكُمْ وَاصْبِرُوا اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ   Enfal suresi 46.     Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik  مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفٖيظًا   Nisa suresi 80   Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır   وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبٖينًا   Ahzab suresi 36
RESULULLAH sav BUYURUR Kİ:  (( إِذَا نَهَيْتُكُمْ عَنْ شَيْءٍ فَاجْتَنِبُوهُ، وَإِذَا أَمَرْتُكُمْ بِأَمْرٍ فَأْتُوا مِنْهُ مَا اسْتَطَعْتُمْ.))[ رواه البخاري ومسلم ]  "Sizi bir şeyden yasakladıysam, ondan sakının.Size bir şeyi yapmanızı emrettiysem, ondan gücünüz yettiği kadarını yapın (yerine getirin)." (Buhârî; hadis: 7288. Müslim; hadis no: 1337)   
   عشر من الفطرة: قص الشارب، وإعفاء اللحية، والسواك، واستنشاق الماء، وقص الأظفار، وغسل البراجم، ونتف الإبط، وحلق العانة، وانتقاص الماء"   Hz. Âişe (R) anlatıyor: “Rasulullah (S) buyurdular ki: ‘On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkama, koltuk altını yolmak, etek traşı olmak, intikâsu'lmâ yani istinca yapmak..’ ”
Sakal traşı, Nisa süresinin 119. ayetinde: ("Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler."  Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir hüsrana düşmüştür. وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِیًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُبٖينًا).     sözü edilen Allah'ın yarattığı şeyi değiştirmek demektir. Şeytana uyularak yapılân bu hareket de yasaktır.
- Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir özelliktir. Sakalını traş eden erkekler kadınlara benzemektedirler. Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır. 
- Kisra'nın Peygamber (s.a.)'e gönderdiği iki elçinin ikisi de sakallarını kesmiş, bıyıklarını ise uzatmışlardı. Rasulullah (s.a.) huzuruna gelen bu adamların yüzlerine bakmak istemedi ve onlara "Yazıklar olsun, size bunu kim emretti?" diye çıkıştı. Onlar da "Bize bunu Rabbimiz (Kisra) emretti." dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu; "Fakat Rabbim bana sakalımı uzatmamı ve bıyığımı kısaltmamı emretti." (Hasen bir hadistir İbni Cerir et-Taberi rivayet etmiştir.) 
- İbni Teymiyye  el-İhtiyaratu'l-Ilmiyye'de şöyle der: "Sahih hadislerde de belirtildiği üzere sakal tıraşı haramdır. Kimse mübah görmemiştir." 
Hanefilerden İbni Abidin Reddül Muhtar'da şöyle der: "Erkeğin sakalını kesmesi haramdır." 
İmam Şafii de el-Ümm de sakalı tıraşın haram olduğunu belirtmiştir. 
Malikilerden de el-Adevî, imam Malik'den sakal tıraşının mecusilerin işlerinden olduğunu nakletmiştir. 
İbni Abdiller de Temhid de sakal tıraşının haram olduğunu söyler. 
- Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Selem) hadisi şeriflerinde işaret buyurdukları gibi:  لاَيَزْنِى الزَّنِى حَيْنَ يَزَنِى وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَيَسْرِقُ السَّاِرِقُ حَيْنَ يَسْرِقُ وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلاَيَشْرِبُ الْخَمْرَ حَيْنَ يَشْرِبُهَا وَهُوَمُؤْمِنٌ “Zina eden mümin olarak zina etmez; hırsızlık eden mümin olarak hırsızlık etmez; içki içen de mümin olarak içki içmez.” 
- Aynı şekilde, Hz. Peygamber sav müşrik veya mecusilere benzememeyi emretmiştir. Sakalı traş etmek onlara benzemektir.

- أنْهِكُوا الشَّواَربَ، وَأعْفُوا اللِّحى   “Bıyıkları kısaltın, sakalları uzatın; müşriklere muhâlefet edin..”  Buhârî, Libas, 63-64; Müslim, Tahâret, 52; Ebu Dâvûd (4199); Tirmizî (2764); Nesâî (taharet 14); Ahmed (2/16, 356, 365, 366, 387); Beyhâkî (1/151).


Andolsun, Allah'ın Resûlünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.  لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖى رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثٖيرًا  Ahzab suresi 21 
Örnek gösteren  Allah,cc.. örnek olan O'nun elçisi, Son Peygamberi, Sevgisinin Rehberi, Âlemlere Rahmet, bir adı da Ahmed olan Efendimiz sav dir, örnek alacak olanlar ise müminler; ama sıradan müminler değil, umudunu Allah'a ve âhiret (ebedî hayat) mutluluğuna, dünyada ve âhirette Allah'ın lütfuna bağlamış olan, O'nu gönül, şuur ve dilinden düşürmeyen, O'nunla var olan, her işin önünde içinde ve sonunda O'nunla olan, olmak isteyen müminler. İşte bunlar için, bizzat Allah'ın, cc Kitabı'nda gösterdiği örnek Muhammed Mustafâ'dır. s.a.v

HARAM İSE KESİN UZAK DUR
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında jilet yoktu, mecburen sakallıydılar demek ne saçma bir şey...
Devlet memurlarında sakal bırakmak inşallah serbest olur. Buna bir el atılması lazım.
4 mez­he­bin fık­hın­da er­ke­ğin sa­ka­lı­nı ji­let­le tı­raş et­me­si ha­ram­dır. An­cak ça­lış­tı­ğı iş­ten do­la­yı tı­ra­şa mec­bur­sa bu­ra­da za­ru­ret hâ­sıl olur. Ki­şi ha­ra­ma gir­me­ye­ce­ği bir iş bu­la­na ka­dar ora­da ça­lı­şa­bi­lir. An­cak o sü­re zar­fın­da iş ara­mak zo­run­da­dır.
Jiletle sakal tıraşı haramdır. Ancak tam kazımayıp da 1 numara, 2 numara gibi dibi kalıyorsa haramdan kurtarır. Ama sevap kazanamaz. Sakal bırakmış olmaz. Sünnet sevabı alamaz. Çünkü sünnet sevabı almak için bir tutam olması gerekmektedir. Zaten bir tutamdan yukarı doğru kısaltmayı hiçbir fıkıh âlimi mubah görmemiştir. Sakalı bırakmaktan bahsetmiyorum. Kısaltmaktan bahsediyorum. Mubah denilmemişse caiz değil demektir. Caiz değil demek de günah demektir. Bunları anlayalım.
Ancak haram ayrı bir şey. 4 mezhebin fıkhında erkeğin sakalını tıraş etmesi haramdır.
https://www.facebook.com/vahded4/posts/874750399244329?comment_id=875097945876241&notif_t=feed_comment

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.